- 1.08.2022
Bundan birkaç ay önce Tesla’nın CEO’su ve dünyanın en zengin insanı Elon Musk, Twitter’ı 44 milyar dolara satın almak için bir girişimde bulundu. Ancak Twitter’da bot hesapların oranının fazla olması nedeniyle Twitter’ı satın almaktan vazgeçti. Musk’ın bu girişimden vazgeçmesindeki asıl nedenin Twitter’ın hisselerindeki düşüş olduğu da söyleniyor.
Gelelim yazının asıl konusuna… Hemen hemen hepimizin hayatında bir şekilde egemen hale gelen sosyal medya bize tam olarak neleri söylüyor veya söylemiyor?
Pazarlama aracı olarak “kullanıcı”
Bu soruların cevabını almak için öncelikle sosyal medyanın arka planına, bir başka deyişle bu platformların kimlerin kontrolünde olduğuna bakmak gerekir. Bu alana şöyle bir göz attığımızda her biri birbiriyle sıkı sıkıya rekabet içinde olan büyük sermaye gruplarını görebiliriz. Musk'ın girişimini de bu kapsamda ele almak gerekir. Dolayısıyla söz konusu şirketlerin temel olarak tek bir hedefi var: Kâr oranlarını arttırmak.
Onlar için biz kullanıcılar, yalnızca pazarlama aracı olarak kullanılabilecek bir araç görevi görüyoruz. Sosyal medya alanında yapılan tüm yenilik ve gelişmeler de bu temel hedef ve yapı etrafında şekilleniyor. Sosyal medya ilk olarak ortaya çıktığında bu alanın, fikir üretilen bir kamusal alan niteliği taşıyabileceği konuşuluyordu. Ancak geldiğimiz noktada öyle olmadığı ortada. Bunun birkaç nedeni var.
Hepimiz aynı şeyi görmüyoruz
Öncelikle sosyal medya ve daha geniş olarak internette hepimiz aynı şeyleri görmüyoruz. Kullanıcı özelleştirmeleri yoluyla her birimiz, hali hazırda ilgi duyduğumuz, yakın olduğumuz fikirlerin ve grupların paylaşımlarına ve bu çerçevedeki görüşlere maruz kalıyoruz. Bir başka deyişle farklı görüşlere ulaşma olasılığımız bu özelleştirmeler yoluyla azalıyor.
İkincisi sosyal medyada belirli alt gruplar ve belirli konu ve trendler etrafında şekillenen bir yapı belirgin hale geldi. Standart kullanıcının eğilimi kendine yakın gruplar içinde yer almak oldu. Bu gruplar içinde kanaat önderi diyebileceğimiz birkaç fenomenin olayları yorumlamasının ardından, zincirleme bir reaksiyon şeklinde aynı görüşler farklı biçimlerde ifade ediliyor. Sonuçta ortaya aynı şeylerin tekrar edildiği bir laf salatası çıkıyor. Sosyal medya, bu haliyle fikir üretmekten oldukça uzak.
Fikir üreten bir kamusal alan olamamanın bir diğer göstergesi de linç kültürü. Linç kültürü sanal ortamda gerçek yaşama kıyasla daha farklı işliyor. Her görüşten gruplar, diğer gruplara karşı çok çabuk saldırgan bir tutum sergiliyor. Olay ve durumların detayları tartışmaya açılmaksızın, kitleler taraf tutmaya zorunlu hale geliyor ve diğer gruplara karşı linç kampanyaları büyüdükçe büyüyor. Özellikle Türkiye gibi kutuplaşmanın yoğun olduğu ülkelerde, linç kültürünün düzeyi çok daha yüksek.
Son olarak sosyal medya her geçen gün daha fazla, reklam verenlerin talepleri etrafında şekilleniyor. Küçük işletmeler de bu platformlarda yer edinebilme fırsatı yakalamak için bu reklam sarmalının içine itilmeye çalışılıyor.
Yanlış bilginin sahiplenilmesi
İnternetin bir diğer sorunu ise bilgi. İnternet yoluyla dilediğimiz bilgiye anında ulaşma fırsatı buluyoruz. Ancak küçük enformasyonlara ulaşmanın kolaylığı, aynı enformasyonların artalanını öğrenmeye olan talebi azaltıyor. Böylelikle, yalnızca tabela enformasyonla bilge olduğunu düşünen, ancak hiçbir şey bilmeyen insanların sayısı kısa sürede çoğunluk haline geldi. Bu insanlar, bilgiye sahip oldukları yanılsamasıyla ve bunun getirdiği özgüvenle, yanıltıcı ve yanlış bilgiye daha açık hale geldiler. Sonuçta, yanlış bilginin, gerçekdışılığın her zamankinden daha fazla sahiplenildiğine gittikçe daha fazla şahit olmaya başladık.
Yanıltıcı bilginin yayılmasında hem internet şirketleri hem de siyaset büyük bir rol oynuyor. Örneğin bundan birkaç yıl önce Rusya’dan Google Haritalar’a girildiğinde Kırım Rusya toprağı olarak görülürken, Avrupa’dan girildiğinde Ukrayna’ya bağlı görünüyordu. Bir başka örnekte ise Amerika’da aşı karşıtlarının yoğun olduğu bölgelerden aşılara ilişkin arama yapıldığında aşı karşıtı söylemi destekleyen sitelerin ortaya çıktığı görülüyor.
Siyasi olarak, sosyal medya platformları üzerinden trol ordularının oluşturulduğunu, gündemin ve bilginin bu şekilde manipüle edilmeye çalışıldığını biliyoruz. Öte yandan Amerika’da seçim döneminde aracı bir şirket üzerinden dünya genelinde milyonlarca Facebook kullanıcısının verilerinin çalınarak, seçim kampanyası için kullanıldığını da hatırlıyoruz.
Avantajlar neler?
Başka bir ifadeyle, internette egemen olan kullanıcılar değil, şirketler ve siyasal oluşumlardır. Peki sosyal medya ve internetin olumlu yönleri nelerdir? Bize söylenmeyen şeyleri nasıl öğrenebiliriz?
Türkiye gibi otoriterleşen ülkelerde internetin en kritik önemi alternatif haber kaynaklarına ulaşabilmektir. Otoriter ülkelerde medya sahipliği egemen kuvvetin elinde toplanır. Böylelikle kitlelerin gerçeklikle olan bağlantıları belli bir oranda kesilir. Alternatif medya bunun önüne geçme konusunda başat rol oynar. Sosyal medya ve internetin alternatif kaynaklara kolaylıkla ulaşabilmemizi sağlaması bu aşamada oldukça önemlidir.
İkincisi, arka planı olmayan ve yanıltıcı bilgilerin yanı sıra, internette ulaşılabilecek bilginin sınırsız olduğu söylenebilir. Yani kullanıcı eğer isterse ve bilgiye ulaşmanın yollarını biliyorsa, sınırsız bir kaynağa tek bir tuşla ulaşma fırsatını elinde tutuyor. Bu bağlamda, ülkelerde verilen eğitimin biçimi ve niteliği önem kazanıyor. Doğru bilgiye nasıl ulaşıldığı konusunda rehberlik edecek, kendini ifade edebilme ve fikir üretme becerilerinin geliştirildiği eğitim sistemlerinin egemen hale gelmesi gerekiyor. Yani Türkiye’deki eğitim sisteminin lafını etmeye bile gerek yok.
Çıkarım yapma merakı
Son olarak sosyal medyanın kamuoyu araştırmalarındaki rolünü ve bu noktada oluşan algıyı tartışacağım. Bundan 4-5 yıl önce Varşova’da büyük veri dersinde dersin hocası, bu teknolojiyi kullanarak sosyal medya üzerinden duygu analizi (sentiment analysis) yaptıklarını ve bu şekilde çok küçük bir hata payıyla Polonya seçimlerini doğru tahmin ettiklerini anlatmıştı.
Peki aynı şey Türkiye’de yapılabilir mi? Bunun için kullanıcıların eğilimlerine bakmak gerekiyor. Öncelikle Türkiye’de hala sosyal medya kullanmayan bir kitle mevcut. Bununla birlikte sosyal medya kullanıp, siyasi eğilimine dair ipucu vermeyen kullanıcıların sayısı da oldukça fazla. Ayrıca kullanıcı olarak görünen hesapların büyük bir kısmını trol ve sahte hesaplar oluşturuyor. Böyle bir ortamda bilimsel olarak sosyal medya üzerinden çıkarım yapmak çok zor.
Gördüğüm kadarıyla herkes, sosyal medyada kendi içinde bulunduğu grubun eğilimini hesaba katarak, seçimler veya olaylara ilişkin genel kanılara dair belirli çıkarımlar yapıyor. Bu ortamda yapılan gözlemlere bel bağlamak, tam da yukarıda bahsettiğim nedenlerle yanlış olacaktır. Yani sosyal medyaya bakarak, halkta baskın olduğunu düşündüğünüz görüşler baskın olmayabilir. Bu durum bütün siyasi gruplar için geçerli. Benim önerim toplumsal konularda belirli bir görüş oluştururken, olabildiğince farklı grubun eğilimini tartmaktır. Sosyal medya bununla ilgili ipucu verse de yanıltıcı olma şansı büyük. Haliyle sokağın nabzını tutmak yabana atılmamalı.
Yorum Yap