SON BALO

  • 6.11.2023
  • (1)

   Yıl 1913.

   Enver Bey, kır bir atın üstünde silahşorlarıyla birlikte Babıali'ye doğru ilerledi. Babıali'ye gelince toplantı halinde olan kabineyi bastı. Silahşorlarıyla birlikte Harbiye Nazırı başta olmak üzere birkaç devlet görevlisini öldürdükten sonra, sadrazamın elinden istifasını silah zoruyla aldı. Nazırları da bir odaya hapsetti. Daha sonra yanına üç silahşorunu alarak Dolmabahçe Sarayına gitti. Padişahın huzuruna çıktı ve sadrazamın istifasını sundu. Yerine Mahmut Şevket Paşanın sadrazamlığa getirilmesini istedi. Padişah, Enver Beyin istemini istemeye istemeye yerine getirdi.

   Gözü karaydı Enver Beyin. Aynı zamanda serüvenciydi. Böylelerinin yıldızı bir anda parlar, bir anda sönerdi. Enver Beyin Türklerin ulusal mücadelesinde yeri yoktu. Öyle de oldu. Ulusal mücadelenin başarıya ulaşması için Mustafa Kemal'in tarih sahnesine çıkması gerekiyordu.

   Yıl 1916.

   Mustafa Kemal'in Çanakkale cephesindeki başarılarından sonra rütbesinin tuğgeneralliğe yükseltilmesi bekleniyordu. Ancak Enver Paşa bunu geciktiriyordu. Bir toplantıda Talat Paşa, Enver Paşaya Albay Mustafa Kemal'in terfisini niçin geciktirdiğini sordu.

   Enver Paşa:

   "Mustafa Kemal'in terfisi cebimdedir. Ama siz onu bilmezsiniz. O hiçbir şeyle memnun olmaz. General olur, korgenerallik ister. Korgeneral olur, orgenerallik ister. Orgeneral olur, mareşallik ister. Mareşal yaparsınız bununla da yetinmez, padişahlık ister" der.

   Mustafa Kemal'e Enver Paşanın bu sözleri aktarıldığında yanıtı:

   "Ben Enver'in bu kadar zeki ve ileri görüşlü olduğunu bilmezdim" olur.

   Yıl 1938.

   Atatürk'ün karaciğer rahatsızlığına yakalandığı geç anlaşıldı. En az bir yıl kaybedilmişti. Solmuş ve sararmıştı. Dudaklarını güç oynatıyordu. Biraz iyileşince Merinos fabrikasında düzenlenen baloya katılmak üzere Bursa'ya gitti. Baloda dans etti.

   Bir ara çalması için orkestra şefine seslendi: 

   "Sarı zeybek."

   Beyaz kesik yakalı bir gömlek üzerine siyah bir papyon takmış ve siyah bir smokin giymişti. Üzerinden zarafet akıyordu. Baloda, kendisini izleyenlerin gözyaşları arasında sarı zeybeği oynadı. Oynarken olağanüstü bir başarı sergiledi.

   Bilmiyordu. Bu sarı zeybeği son oynamasıydı. Katıldığı balo ise son balosuydu. Hayat Türklerin son burjuva devrimcisine daha fazla yaşaması için fırsat vermiyordu. Elli yedi yaşındaydı kalbi durduğunda. 

   Naaşı Dolmabahçe Sarayı'ndaki muayene salonuna konuldu. Üç gün üç gece Türk bayrağına sarılı tabutu, önderlerini son yolculuğuna uğurlamak için gelen ziyaretçilerin akını ile doldu taştı.

   Bir top arabasına yerleştirilen tabutunu taşıyan alay, sarayın rıhtımından ağır ağır yola koyuldu. Yer gök insan doluydu. Tabutu önce bir muhribe konuldu. Daha sonra Sarayburnu açıklarında bekleyen Yavuz adlı gemiye teslim edildi. Yavuz, Boğaz'dan çıkıp Marmara Denizi'ne açılırken ona eşlik eden gemiler, Atatürk'ü top ateşiyle son kez selamladı. İzmit'te tabutu Cumhurbaşkanlığı'nın beyaz trenine konuldu. Tabutun konulduğu kompartımanın içinde yanan altı meşalenin çevresinde dört subay nöbet tutuyordu. Tren Ankara'ya ulaşana dek her istasyonda yavaşlıyordu. İstasyonlarda bekleyen halk Atatürk'ün naaşını saygıyla selamlıyordu.

   Yıl 1915.

   Saat sabahın dört buçuğu. Hava birazdan aydınlanacaktı. Zamanla yarışıyordu. Üç gündür uyumamıştı. Askerin önünde yürüyordu. Her zaman böyle yapardı. Ölümle nişanlıydı. Düşmanın hattına yaklaştı. Düşmanla arasında yirmi-otuz adım vardı. Kırbacını başının üzerine doğru kaldırdı. Başının etrafında çevirdi. Çevirdi. Çevirdi. Bir anda kırbacı başından aşağıya indirdi. Türk askeri bir sel gibi düşmanın siperlerine aktı. Düşman askeri silah kullanmaya bile fırsat bulamadı. Çil yavrusu gibi dağıldı. Düşman bozguna uğramıştı.

   Muharebeyi Conkbayırı tepesinden yönetiyordu. Bir şarapnel parçası göğsüne çarptı. Ucuz atlatmıştı. Telaşlanan yarbaya döndü. Parmağını ağzına götürdü. Susmasını işaret etti. Bir panik havası yaratmak istemiyordu.

   Düşman 10 bin kayıp verdi. Geri çekilmek zorunda kaldı. Yakında tasını tarağını toplayıp gidecekti. Ölüsünü bırakıp defolup gidecekti dünya jandarması İngiliz emperyalizminin askeri ve müttefikleri.

   Çanakkale'de bir kahraman doğuyordu. Kahramanın adı Albay Mustafa Kemal'di. İleride adı Atatürk olarak anılacaktı. Düşman şunu öğrenmişti: Çanakkale Mustafa Kemal varsa geçilmezdi!

   Yıl 1938.

   Atatürk'ün tabutunu taşıyan trenin yolu üzerinde toplanan köylüler, trenin geçişini bekliyorlardı. Tren yanlarından geçerken meşaleleri sallıyor ve ellerindeki petrolü yere dökerek tutuşturuyorlardı. Atatürk'ün dönüş yolunu ışıklandırmak için. O, bir deniz feneri gibi yanıp sönerek halkının yolunu aydınlatmıştı. Şimdi sıra onlardaydı.

   Yararlanılan Kaynaklar:

1. Enver Paşa, ikinci cilt,  Şevket Süreyya Aydemir.

2. Tek Adam, birinci ve üçüncü ciltler, Şevket Süreyya Aydemir.

3. Atatürk,  Lord Kinross.

4. Atatürk, Andrew Mango.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Burası Düzce Gazetesi (www.burasiduzce.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Peri Arbak
    Peri Arbak
    7.11.2023 20:12

    Çok güzel yazı, Atamızı uğurlayacağımız 10 Kasım'a yakın. Teşekkürler Ulviye abla