- 3.02.2023
- (1)
Bu yazımda Yeşil Düzce Çevre ve Kültür Derneği adına, araştırmaları iklim değişikliğinin ormanlar üzerine etkileri üzerinde yoğunlaşmış olan Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Hocalarından Dr. Öğrt. Üyesi Murat SARGINCI’ya iklim değişikliği ile ilgili sorular yönelttim.
Sayın hocam “İklim Değişikliği” nedir? İnsanların, diğer canlıların yaşantısına nasıl yansır?
İklim değişikliğini kısaca 18. yüzyılın sonlarından itibaren sanayi devrimi ile fosil yakıtların (benzin, kömür, doğalgaz vb.) yoğun kullanımına bağlı olarak atmosferde artan sera gazlarının, özellikle bu gazlar içerisinde karbondioksit (CO2) gazının, küresel ölçekte dünyamızın ortalama sıcaklığını arttırması ve artan ortalama sıcaklıklara paralel olarak bilinen iklimlerin, örneğin Akdeniz ikliminin, uzun vadeli dinamiklerinin değişmesi olarak özetleyebiliriz. Yani Akdeniz iklimi özelinde düşündüğümüz zaman yazları kurak ve sıcak, kışları ılık ve yağışlı olan Akdeniz ikliminin iklim değişikliğine bağlı olarak daha kurak bir iklim olan çöl iklimine doğru dönüşmesi olarak algılayabiliriz.
Dünya üzerinde özellikle karalarda yaşayan canlıların dağılımı büyük oranda iklimlere bağlıdır. Özellikle bizim “Biyom” olarak isimlendirdiğimiz birçok canlı türünün birlikte yaşadığı yani büyük yaşam birlikteliklerinin oluşmasında en önemli etken iklimlerdir. Bizim ülkemizin özellikle kuzey kesiminin de içerisinde bulunduğu ılıman iklimde, kışın yaprağını döken ağaçlar ve bunlara bağlı yaşayan canlıların bulunduğu kışın yaprağını döken Ilıman ormanlar ve ülkemizin güney kesiminde ise tipik Akdeniz bitki örtüsü elemanı olan makilikler ve bu bitki örtüsüne bağlı yaşayan canlılar da Akdeniz ikliminin hâkim olduğu bölgelerde ortaya çıkmaktadır. İklimlerin değişmesi bütün bu canlıların dünya üzerindeki dağılımını ve dolayısıyla yaşamını tehdit ederken, bu canlılar içerisinde biz insanoğlunun da yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Ülkemiz iklim senaryolarına göre, iklim değişikliğinden en yüksek oranda etkilenecek Akdeniz coğrafyasında yer almaktadır. Günümüzde kuruyan göller, nehirler, azalan yeraltı suları, yaşanan ani sel ve taşkın olayları gibi olayların sıklığının ve şiddetinin daha da artarak devem edeceğini düşünürsek ileriki yıllarda günlük yaşantımızda çok büyük sorunların görüleceğini tahmin etmek herhalde zor değildir.
İklim değişikliğine ne yol açar? Yani iklim değişikliği kaçınılamaz doğal bir süreç mi yoksa insanoğlunun doğa üstündeki tahribatının beklenen sonucu mu?
Dünya üzerinde iklimlerin oluşmasında birçok faktör etkilidir. Dünyanın güneşe olan uzaklığı, kendi ekseni etrafında ve güneş etrafında dönmesi, ekseninin 23,5 derece eğik olması, atmosfer, atmosfer içindeki gazlar ve sera gazları gibi birçok faktör iklimin oluşumunda etkilidir. Ancak günümüzde meydana gelen iklim değişikliği atmosferde hızla artan sera gazlarından kaynaklanmaktadır. Bu gazlar içerisinde en çok oranda artan gaz karbondioksit gazıdır. 1800lü yılların başlangıcından itibaren ortaya çıkan sanayi devrimi ile enerji elde edebilmek için fosil yakıtların (benzin, kömür, doğalgaz vb.) yoğun kullanımına bağlı olarak atmosferde bu sera gazları, özellikle karbondioksit (CO2) gazı, küresel ölçekte artmış, 1800lü yıllarda atmosferde 280ppm civarında olan CO2 gazı oranı günümüzde 410pmm’in üzerine çıkmıştır. Peki eskiden iklimler değişmiyor muydu? Canlılığın ortaya çıkmaya başladığı 1 milyar yıl öncesinden günümüze volkanik patlamalar gibi doğal süreçlerle meydana gelen olaylara paralel atmosferdeki gaz oranlarında değişimler meydana gelmiş ve iklimde meydana gelen yıkıcı değişimler birçok canlı türünün yok olması sonucunu doğurmuştur. Buna en güzel örnek hepimizin bildiği dinozorlardır. Canlıların yok olmasına neden olan bu süreçler jeolojik zamanlar içerinde sırasıyla 445, 360, 250, 200 ve 65 milyon yıl önce meydana gelmiştir ve “5 Büyük Yok Oluş” olarak bilinmektedir. Her bir yok oluş sürecinde canlı türlerinin neredeyse %70-80’i tamamıyla yok olmuştur. Bu doğal süreç binlerce hatta milyonlarca yıl sürmüştür. Günümüzde meydana gelen iklim değişikliği ise son 200 yıl içerisinde ortaya çıkmış ve jeolojik zamanlarda milyonlarca yılda ortaya çıkan değişim günümüzde yüz yıllara inmiştir. Dolayısıyla bu kadar kısa sürede iklimde meydana gelen değişime canlı türlerinin birçoğu uyum sağlayamayıp yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır. Bilim adamları günümüzdeki iklim değişikliğinin 6. büyük yok oluşa neden olmasından korkmakta ve o yüzden çok geç olmadan önlem alınması gerektiği konusunda hemfikirdir. Bu bağlamda alınacak önlemlerin sadece ekolojik tabanlı olması gerektiği fikri büyük bir yanılgıdır. Çünkü iklim değişikliği ile mücadele edilebilmesi için iklim değişikliğinin üç sacayağını oluşturan ekolojik, ekonomik ve sosyal boyut temelli bakış açısına sahip olmak ve alınacak tedbirlerin bu üç olgu üzerinden kurgulanarak ortaya konması büyük önem taşımaktadır. Çünkü insanlara ekolojik açıdan fosil yakıt kullanırlarsa atmosfere sera gazı salacakları söylendiğinde, ekonomik anlamda bu yakıt yerine ikame bir temiz yakıt kullanabileceği zeminlerin de oluşturulması gerekmektedir. Yani bilimle elde edilen ekolojik bilgi ile toplum, özellikle çocuklar iyi eğitilmeli sosyolojik olarak insanlara bu olgunun gerçekliği kabul ettirilmeli ve nihayetinde ekonomik olarak daha temiz enerji kaynakları insanlığa sunulmalıdır. Aksi takdirde maalesef çözüme ulaşmak çok zordur.
İklim değişikliğine karşı ülkelerin, kuruluşların ve bireylerin yapabilecekleri nelerdir?
Dünya üzerinde bulunan birçok ülkenin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar bulunmaktadır. Bu antlaşmalardan biri de iklim değişikliği ile mücadele edilmesi üzerine imzalanan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve bunun peşi sıra gelen Kyoto Protokolü ile Paris Antlaşmasıdır. Aynı zamanda her yıl hemen hemen tüm ülkelerin katıldığı iklim değişikliği taraflar konferansları düzenlenmektedir. Bu tip uluslararası antlaşmalar ve konferanslar ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelesi konusunda oldukça kapsayıcı bilgiler ve belgeler içermektedir. Bu antlaşmalar ve konferanslar özünde atmosfere sera gazı salan sistemlerin azaltılması veya sıfırlanması, bunların yerine daha az veya hiç sera gazı salmayan sistemlerin inşa edilmesi üzerine oluşturulmuştur. Atmosfere sera gazı salan temel nedenler fosil yakıtla (petrol, kömür, doğalgaz) çalışan sistemler (otomobiller, fabrikalar, elektrik üretim tesisleri vb.), çimento üretimi ve arazi kullanım değişimi (orman alanlarının tarım veya inşaat alanına dönüştürülmesi gibi) olmak üzere üç başlıkta toplanabilir. Ülkelerin, özellikle siyaset yapıcıların bu anlamda yapması gereken en elzem şey sera gazı salımına neden olan bu faaliyetler yerine ikame çözümler üretecek zeminlerin hazırlanması, teşvik edilmesi, gerekiyorsa kanunlar çıkarılması olarak özetlenebilir. Kuruluşlar da bu doğrultuda çalışmalarını organize etmeli, temiz enerji yani atmosfere sera gazı salmayan enerji kaynaklarının kullanımını arttırmalı, faaliyet alanlarında sera gazı salımına neden olan uygulamaları azaltmalı ya da sıfırlamalıdır. Toplumu oluşturan tüm bireylere bu konuda eğitim verilmeli ve gerek sivil toplum kuruluşları gerekse kişisel bazda iklim değişikliği ile mücadele konusunda bilinç düzeyi arttırılmalıdır. Böylece bireylerin de bu konudaki farkındalığı artacak, mahalle ölçeğinden ülke ve küresel ölçeğe iklim değişikliği ile mücadelenin bir parçası ve denetleyicisi olma yolu açılmış olur. Yani birey ölçeğinden küresel ölçeğe iklim değişikliği ile mücadele tüm katmanlara yayılmalı, izlenmeli ve alternatif çözümler üretilmelidir.
Sizce ülkemizde iklim değişikliğine ilişkin sorunlar yeterince önemseniyor mu?
Ülkemizde iklim değişikliğine ilişkin sorunlar yeterince önemseniyor mu sorusuna gelince cevabı hem evet hem hayır olabilir. Şöyle ki ülkemizde iklim değişikliği ile mücadele kapsamında üniversitelerde, kamu kurumlarında, sivil toplum kuruluşları gibi birçok toplulukta proje, eğitim vb. gibi faaliyetler sürdürülmektedir. Ancak bir taraftan da iklim değişikliğine neden olan birçok faaliyet alanı da aynı süratle çalışmalarına devam etmektedir. Tabi gelişmiş ülkeler başta olmak üzere maalesef birçok ülkede de durum aynı şekildedir. Dolayısıyla bireyden topluma, toplumdan yerel yönetimlere, yerel yönetimlerden hükümetlere, hükümetlerden ülkelere topyekûn bir mücadele benimsenmez ise maalesef iklim değişikliğinin durdurulması mümkün değildir.
Son olarak Düzce önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğinden ne şekilde etkilenecektir?
Dünya üzerinde iklim değişikliğinin etkilerinin en yüksek oranda hissedileceği bir coğrafyada yaşamaktayız. Tabi bunun içerisinde Düzce ili de bulunmaktadır. İklim değişikliğine paralel olarak ortaya çıkan ekstrem yani beklenmedik hava olaylarının sayısı ve şiddeti maalesef Düzce ilinde de her geçen yıl artmaktadır. Son yıllarda il genelinde yaşanan taşkın ve sel felaketleri, orman yangınlarının sayısındaki artış, göl ve barajlardaki su seviyelerinin yıldan yıla azalması, ilkbahar ve sonbahardan çok hızlı bir şekilde yaz ve kış mevsimine geçişlerin olması önümüzdeki on yıllarda daha da kötüsünün gelebileceğini işaret eden öncü felaketler olarak isimlendirilebilir. Dere yataklarına ev yapılmasının önüne geçilmesi, su kaynaklarının akılcı kullanılması, ev, işyeri ve okullarda güneş veya rüzgar enerjili sistemlerin çoğaltılması, toplu ulaşımın zenginleştirilmesi ve teşvik edilmesi gibi yerel ölçekte de iklim değişikliği ile mücadele etme konusunda alınabilecek birçok önlem bulunmaktadır. Yeter ki bilimin ışığından ayrılmayalım.
Yorum Yap